KLĀSİK TÜRK MŪSIKĪSİ TOPLULUĞU PFORZHEIM
  Kanun
 

 
---KANUN---



 

 

Değerli Türk Romancı’larından biri olan Kemal Tahir’in (1910-1973)kanun çalanların dahi pek çoğunun bilmediği esprili bir kanun tarifi vardır : 1)Büyük sineklerin delip geçtiği,küçük sineklerinse takılıp kaldığı bir örümcek ağı ;2)Artaki’nin sazı. Demek ki kanun,birinci anlamıyla,gücü sadece küçük sineklere yeten bir örümcek ağı,ikinci anlamıyla da çağımızın başlarının ünlü Ermenî kanunîsi Artaki Efendi’nin sazıymış. Şimdi lâtifeyi bir yana bırakıp sazın tanıtımına geçelim.

Kanun’un bazı kaynaklarda Farâbî veya İbn Hallegan tarafından icâd edildiği yazılmaktadır. Evliya Çelebi de seyahatnamesinde kanun sazından bahseder. Bu konuda kesin bir saptama yapmak zordur,çünkü müzik aletleri insanla beraber doğmuş ve gelişmişlerdir Adlarının geçtiği en eski kaynaklardan ,doğmuş olabilecekleri çağ hakkında yaklaşık bir fikir elde edinilebilir. Hepsinin doğum yeri de medeniyetin daha önce geliştiği Asya kıtasıdır. Meselâ ‘’Çeng’’ adındaki çalgının kanun ile birlikte bulunduğu ve geliştiği genellikle kabul edilir.(Bkz.Çeng resmi)
Albert Lavignac, konservatuar Lugatı ve Müzik Ansiklopedisi’nde kanun’un bir Arap çalgısı olduğunu iddia etse de ismi Yunanca ‘’Kanon-kural’’ olmasına rağmen Asya’da Türkler tarafından icat edildikten sonra Türklerin Orta Asya’dan Anadolu’ya göç etmeleri ile kanun Anadolu’ya getirilmiştir. Bu çalgıya kanun isminin verilmiş olması bir bakıma akustik kanunları ile ilgili bulunmasından ileri geldiği ihtimalini de aklımıza getirmektedir.

Batıda önce Epinet,sonra Harpsikord,sonra Org,en sonra da Piyano olarak geliştirilen sazların prototipi olan Kanun’un parlak sesiyle her türlü duyguyu ifade etmeye uygun bir özelliği vardır. Kanun’un çok geniş bir şekilde bizde de kullanıldığını görüyoruz. Özellikle 18.yüzyılda hanımların da rağbet ettiğini Osmanlı saray hayatını incelemek için gelen gezgin ve ressamların yaptığı resimler,bu görüşleri doğrular niteliktedir.(Bkz.Liotard’ın resmi) 1738-1742 yılları arasında İstanbul ve İzmir’de bulunup Osmanlı saray hayatını inceleyen İsviçreli ressam J.E.Liotard’ın çizdiği saz takımındaki kanun’lar bu çalgının 18.yüzyılda kullanıldığını gösteren canlı bir belge niteliğindedir. Ayrıca bir başka 18.yüzyıl yazarı Laborde,kanun’u konser çalgıları arasında saymıştır.

20.yüzyıl başlarına kadar hayvan bağırsağından yapılmış kiriş olarak adlandırılan teller kullanılıyordu. Bu kirişler,naylon tellerin daha dayanıklı olmaları ve daha güçlü ses vermeleri nedeniyle ayrıca çeşitli kalınlıklarda bol miktarda bulunması nedeniyle tamamen terkedilmiş ve yerini naylon tellere bırakmıştır. Bu tellerin bildiğimiz balık mesinaları ile hiçbir ilgisi olmayıp saf naylondan imal edilen cinsleri kullanılmaktadır .

Kanun ,mandal düzeninin bulunuşuna kadar çok güç olan şekliyle,sol elin baş parmağının tırnağı ile tellerin çeşitli yerlerine bastırıp perdeleri bulmak suretiyle çalınıyordu. Kanunî Hacı Ârif Bey ( 1862-1911) kanun’un mandalsız olarak çalındığı devrin en büyük kanun virtüözü olarak bilinmektedir. 20.yüzyılın başlarında yarım perdeler için mandal sistemi İstanbul’da uygulanmıştır,günümüzde her üçlü tel için 6 ile 15 mandal görülebilmektedir. Mandal sistemi, hem Türk Mûsikîsi ses sistemi hem de Batı Müziği ses sistemine uygun olarak düzenlenebilmektedir.

Kanunî Hacı Ârif Bey’den sonra ilk gerçek virtüözümüz sayılması gereken Ferid Alnar(1906-1978),henüz çok genç yaşında alışılmadık virtüözlükteki icralarıyla büyük beğeni toplamış ve 20 yaşına gelmeden usta bir kanun sanatçısı olarak sivrilmiş,tanınmıştır.1946’da yaylı sazlar ve kanun için kanun konçertosu’nu bestelemiştir. Bu konçerto günümüzde TRT Ankara Radyosu Kanun Sanatçısı Tahir AYDOĞDU’nun solistliğinde hem senfoni orkestraları hem de çeşitli yaylı sazlar beşlisi ile yurt içi ve yurt dışında sıklıkla çalınmaktadır.
Tahir AYDOĞDU,bestecisinden sonra Kanun Konçertosu’nu icra eden ikinci sanatçıdır. Ferid Alnar’dan sonraki kanun icracıları arasında Âmâ Nazım Bey,,Vecihe Daryal,Ahmet Yatman’ı sayabiliriz.

Kanun eğik kenarı uzun bir yamuk şeklindedir,trapezoidal olarak nitelendirilir.
Bu şekilde yapılmasının amacı,tellerinin boyunun ayarlanmasındandır. Akort yapmaya yarayan burguların konduğu sol tarafa daha sonra mandallar eklenmiştir. Özel bir anahtar yardımıyla da tellerin akortu gerçekleştirilir .
Kanunda tek akort sistemi bulunur. İlk olarak her üç tel aynı notaya ayarlanır,diğer tellerin de akordu yapıldıktan sonra sonuçta piyanodaki gibi eşit aralıkta Diyatonik diziye benzer ve diyezi ,bemolü olmayan bir dizi oluşur.
Teller göğüs üzerine birbirine paralel olarak üçer üçer gerilmiştir. Genellikle yapımında Köknar veya Ladin,Çınar(göğüs tahtası olarak) ,Ihlamur,Gürgen ve Kayın v.b. ağaçlar kullanılır. Çalgının göğsünde ,kutu içindeki sesin dışarıya daha güzel çıkmasını sağlayan 6 adet işlemeli kafes vardır. Müzik aleti olarak özelliğini ve üstünlüğünü,göğüs ağacı,bölme ve balkonları,derisi,eşiği ve özellikle mandal sistemi gibi incelik ve ustalık isteyen elemanlarından alır. Kanun’un sağ tarafında 12-19 cm. ölçüsünde oğlak(veya yayın balığı) derisiyle kaplı 4 bölüm vardır ki Eşik (köprü) adı verilen kelebek köprünün 4 ayağı,aynen klâsik Mimar Sinan köprülerindeki gibi ,pabuç denen dikdörtgen yük taşıyıcıları vasıtasıyla,tellerin yükünü deriye yükler. Tellerin geriliminden dolayı deri üzerinde oluşan yük,ortalama olarak 900-1000 kg. civarındadır. Deri patlaması bu yüzden kanunu çalınamaz hâle getirebilir,böyle bir olay sonrasında deri,yenisi ile değiştirilir.

Kanun’u çalacak kişi ilk olarak dizleri üzerine yerleştirir,her iki elin işaret parmaklarına takılan yüzük ve kaplumbağa kabuğundan yapılmış mızraplar ile kanunu çalmaya başlar . Beste içerisindeki bemol ve diyezlere göre mandalları sol elle ayarlarken o esnada sağ elle de melodiyi çalar.

Mûsikîmizin mızraplı sazları içinde çın çın öten sesiyle en dişi’si,yani en kalabalık topluluklarda dahi kendini duyuran sazı olan kanun,sabit akortlu ve hazır sesli olması bakımından ,çalınması kolay gibi görünen eşsiz bir renk ve melodi sazıdır. Halk arasında ‘’Kedi gezinse bir nağme çıkar’’ deyiminin yerleşmiş olması bu yüzdendir.
Kanun,bütün parmaklar kullanılarak ve Arp,Gitar tekniğine yakın bir teknikle çok sesli çalışmalara da en açık ve uygun bir çalgı olarak Türk Mûsikîsi’nin Piyano’su olarak adlandırılabilir. Eski üstad UZUNYAN’dan sonra ,günümüzde Ejder GÜLEÇ,Ümit BOLU,Erkin GÜRDOĞAN,Ataç SEVİL,Mustafa SAĞLAM bilinen iyi kanun yapımcıları arasındadır. 2004’ün başında TRT Ankara Radyosu Kanun Sanatçısı ve Fasıl Topluluğu Şefi Gültekin AYDOĞDU ve Ankara Radyosu Kanun Sanatçısı Tahir AYDOĞDU’nun ortaklaşa hazırlamış oldukları ‘’Kanun Metodu’’ Ankara’da ‘’Yurt Renkleri Yayınevi’’ tarafından yayınlanacak ,ayrıca Tahir AYDOĞDU’nun üzerinde çalıştığı kendi albümü de KALAN Müzik tarafından mart başında müzik piyasasına sunulacaktır.

1981’den günümüze değin A.B.D.’den Japonya’ya bulunduğum yaklaşık 40 ülkede verdiğim konserler neticesinde tesbit ettiğim en önemli konulardan birisi,kanun sazının her türlü müziği icra edebilmesi sonucu insanları kolaylıkla etkisi altına alabildiğidir. Hem bir eşlik sazı hem de solist sazıdır. Grup ile çalındığında diğer bütün sazları alır ve sürükler götürür,bence Türk Mûsikîsi’nin maestro sazıdır,yani bir nevi şefidir. Hem caz hem de oda müziği tarzında eserleri ve aynı zamanda solist saz olmanın getirdiği avantajla senfonik eserleri kolaylıkla seslendirebilmesi ,bu saza ayrı bir atmosfer ve avantaj kazandırmaktadır. Burada bestecilerimize büyük iş düştüğünü belirtmeden geçemeyeceğim.
 

 

  “Kānun”un teknik özellikleri ve yapısı

“Kânun”eğik kenarı uzun bir yamuk şeklindedir, bu şekilde yapılmasının amacı, tellerinin boyunun ayarlanmasındandır. Akort yapmaya yarayan burguların konduğu bu sol tarafa daha sonra mandallar eklenmiştir. Şekil yönünden kalınlığı az olan tahta bir kutuya benzer. Teller göğüs üzerine birbirine paralel olarak üçer üçer gerilmiştir. “Kânun”boyu 95-100 cm, eni 38-40 cm. ve kalınlığı 4-6 cm. arasında sağ tarafı iki dik açılı bir yamuk şeklindedir. Genellikle yapımında Köknar veya Ladin, Çınar(göğüs tahtası olarak), Ihlamur, Gürgen ve Kayın v. b. ağaçlar kullanılır. Sağ tarafta ise teller eşik denilen bir köprü üzerinden Geçer ve bu köprünün altında rezonansı sağlayan deri bulunur, bu deriler de oğlak veya balık derisi kullanılır. Tellerin geriliminden dolayı deri üstünde oluşan yük, Ortalama olarak 1 ton vivarındadır. Yaklaşık 3. 5 oktavlık ses alanı ve çeşitli çalgılar arasında kendine özgü gösterişli ve ahenkli sesiyle yer eden, her türlü duyguyu zengin bir şekilde ifade etmeye uygun “Kânun”, bütün parmaklar kullanılarak ve Arp , Gitar tekniğine yakın bir teknikle çok sesli çalışmalara da en açık bir çalgı olarak Türk Mûsikîsinin piyano’su olarak adlandırılabilir.

Ayrıca mızraplı çalgılarımızdan en fazla ses yoğunluğuna sahip olan çalgı olarak karşımıza çıkar. Laboratuar ortamında yapılan ölçümlerde “Tanbur”un orta oktav ses yoğunluğu -6. 66 desibel, “Ud”un orta oktav ses yoğunluğu -13. 70 desibel iken “Kânun”un orta oktav ses yoğunluğu ise +2. 21 desibeldir. Bu da şunu göstermektedir, bu üç çalgıyı beraber bir eserin icrasında kullanırsak, “Ud”un sesi tamamen kaybolacak, “Kânun”her iki çalgıdan daha güçlü olarak işitilecektir. Müziğimizin en büyük sorunlarından biri de çalgılarımızın yerleşim düzenidir, çalgılar yerleştirilirken ses sahalarına dikkat edilmelidir ayrıca çalgıların armonik ve melodik yapılarına göre de yerleşim düzeninde kullanılmaları bir başka önemli konudur. 

 


  Kānun´un Tarih İçinde Gelişimi

 

"Kanun”un bazı kaynaklara göre büyük Türk bilginlerinden FARABİ (870-950) tarafından icat edildiği söylenmektedir, aynı kaynaklar FARABİ’nin“Kanun”üzerinde çeşitli değişiklikler yaptığını da öne sürmektedir.
Ancak,antik çağda Mısır ve Sümerliler tarafındankullanıldığını gösteren bazı tarihi belgelerden başka eski bir Arap rivayetine göre de “Kanun”u,İbn-i Hallegan’ın icat ettiği ve bu bilginin Horasanlı Bermek ailesinden olup Musul’un Türklerle meskun İrbil şehrinde doğduğu söylenmektedir.

Bir efsaneye göre de : Bir ağacın üzerinde ölen kuşun,ağacın dallarından aşağıya sarkan kurumuş bağırsaklarının rüzgarın etkisiyle çıkardığı seslerden esinlenerek “Kanun”un bulunduğu söylenir.

Evliya Çelebi seyahatnamesinde, “Kanun”un meşhur üstadlardan Ali Şah tarafından icat edildiğini ve Revanlı Mirza Haydar Bey ile Cağalazade Mustafa Bey’in “Kanun”hakkında bilgi sahibi olduklarını yazar. Albert Lavignac, Encyclopedi de la Musique et Dictionnarie du Conservatoire(Konservatuar Lugatı ve Müzik Ansiklopedisi)’da “Kanun”un Arap çalgısı olduğunu ileri sürer. Clement Huart, “Kanun”u Avusturyalıların Zither ve Macarların Cymbalum’undan daha küçük ve yatırılmış bir “Arp”olarak tanımlar. “Çeng” adındaki çalgının “Kanun”ile birlikte
bulunduğu ve geliştiği genellikle kabul edilmiştir.

İsmi Yunanca “Kanon” (tek telli saz) olmasına rağmen Asya’da icat edildikten sonra Türklerin Orta Asya’dan
Anadolu’ya göç etmeleri ile “Kanun” Anadolu’ya getirilmiştir.Bu çalgıya “Kanun” isminin verilmiş olması
bir bakıma Akustik kanunları ile ilgili bulunmasından ileri geldiği ihtimalini de hatıra getirmektedir.

Kurt & Ursula Reinhard,(Paris 1968)’a göre: İslamın ilk devirlerinde “Kanun”,sesler sistemini göstermek için pedagojik bir amaçla kullanılmıştı. Yunanca kökenli “Kanon”,yani kural,kanun adı da buradan gelmektedir.Yakın Doğu da gördüğü ilginin sebebi de bu işlevde yatmaktadır. 15.asırda yaşamış bir Türk alimi olan Ahmet oğlu
Şükrullah,IV.Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezid’in Şehzadelerinden İsa Çelebi’ye ithaf ettiği kitabında
Eski Türklerin “Çalav” ismini verdikleri çalgıları hakkında geniş bilgi vardır.Ahmet oğlu Şükrullah
bu kitabında yapılış ve çalınış tarzları ile birlikte bu çalgıları “Kamil Çalgılar” ve “Eksik Çalgılar” diye iki
grupta incelemiştir.Eksik çalgılardan olduğunu bildirdiği “Kanun”hakkındaki bilgiye göre,o zaman ki “Kanun”un
şekil ve tel düzeni bakımından bugünkü “Kanun”dan esaslı bir farkı olmadığı anlaşılıyor.”Kanun”daki deri
kısmından bahsetmediğine göre,mandal tertibatı gibi bu kısmında “Kanun”a sonradan ilave edildiğini
düşünebiliriz.(Bu bilgiler 12. Ve 13.asırlara aittir.)

Rauf Yekta’nın Türk Musıkisi adlı kitabında “Kanun”u anlatan bir bölümde şöyle denilmektedir: “Evvelce bu çalgıyı icra edenlerin ses perdesini az çok yükseltmek istedikleri telin üzerine bir parmak darbesinden başka başvuracakları bir çare yoktu,hem de az muvaffak olunan bu ameliyenin güçlüğüne çare bulmak üzere,bundan otuz sene evvel(kitabın yazılış tarihi:1913)her telin altına iki veya üç madeni parça (mandal)konulması düşünüldü;böylece kolayca kaldırılıp indirilen bu mandallarla istenilen perdenin tizliği veya pestliği elde edilmektedir.Mahmut Ragıp
Gazimihal de mandal tertibatı hakkında şöyle demektedir:Asrın başlarında yarım perdeler için mandal sistemi yine İstanbul’da tatbik edilmiştir.

Günümüzde ise her üçlü tel için 6 ile 15 mandal görülebilmektedir. “Kanun”,yukarıda bahsedilen mandal tertibatının
bulunuşuna kadar çok güç olan şekliyle,sol elin baş parmağının tırnağı ile tellerin çeşitli yerlerine bastırıp
perdeleri bulmak suretiyle çalınıyordu.”Kanuni Hacı Arif Bey”(1862-1911) “Kanun”un mandalsız olarak
çalındığı devrin en büyük “Kanun”virtüözü olarak bilinir.

“Meragalı Abdülkadir”de (1350 ?-1435) İslam Musıkisi tarihinde,döneminde kullanılan çalgıların teknik özelliklerini en düzgün biçimde açıklayan kişidir.Abdülkadir,çalgıları bilimsel bir tasnife tabi tutmuş,yapım şekillerini,teknik özelliklerini,bazen akortlarına kadar anlatmıştır. “Kanun”hakkında şöyle demektedir: “Kanun”sazı “Mutlakat”grubuna dahil edilmiş olup şöyle tanıtılmıştır;teknesi ve göğsü üçgendir,sapı yoktur,telleri kiriştir ve üçer üçer akort edilir,yani her üç tel aynı sese çekilir,bir oktava sekiz mülayim ses gelecek şekilde düzenlenir.

Yukarıda da belirttiğim üzere “Kanun”için 20.asır başlarına kadar bağırsaktan yapılmış ve kiriş olarak adlandırılan teller kullanılıyordu.Bu kirişler,naylon tellerin daha dayanıklı olmaları ve daha güçlü ses vermeleri ayrıca çeşitli kalınlıklarda bol miktarda bulunması nedeniyle tamamen terkedilmiş ve yerini naylon tellere bırakmıştır.Bu tellerin bildiğimiz balık mesinaları ile hiçbir ilgisi olmayıp saf naylondan imal edilen cinsleri kullanılır.

Büyük musıki bilgini Rauf Yekta yüzyılımızın ilk çeyreği ile ilgili olarak şöyle yazmıştı : “Daha evvel de gördüğümüz gibi, “Kanun”Türklerin eski çalgıları arasında yer alıyordu;bununla beraber bir zaman geldi ki(18.yüzyıl boyu) “Kanun”,Türklerce tamamen unutuldu.Şöyle ki: Türk Musıkisi’nin en parlak devri olan III.Selim’in
saltanatı sırasında bu çalgıyı icra edene rastlanmıyor. II.Sultan Mahmud(1818-1839)devrinde Şam’lı bir musıkişinas olan Ömer Efendi, “Kanun”u İstanbul’a getirmiş ve o zamandan beri bu çalgı,aralarında bilhassa Türk hanımlarının da yer aldığı birçok amatör icracı bulmuştur. “Henry George Farmer”ın(Turkish Musical Instruments in the fifteenth century)haklı olarak itiraz ettiği gibi, “Kanun”un 18.yüzyılda unutulduğu yahut ihmale uğradığı görüşü hayli tartışmalıdır.Çünkü G.Scottin’in 1707-1786 yıllarında yaptığı,1723’te de Bonanni’nin bir kopyasını yayımladığı “Kanun”çalan Türk kızı resmi ile,1781-1786 yıllarında İstanbul’da bulunan Toderini’nin oda musıkisi çalgıları arasında “Kanun”u da sayması Rauf Yekta’nın görüşlerini çürütmektedir.Üstelik Toderini “Kanun”un saraydaki
kadınlarca da çalındığını söylemeyi de ihmal etmemiştir,demek ki , “Kanun”o dönemde bir piyasa çalgısı değildi.

Bir başka 18.yüzyıl yazarı Laborde, “Kanun”u konser çalgıları arasında saymıştır. Bir başka önemli belge veya resim de 1738-1742 yılları arasında İstanbul ve İzmir’de bulunan İsviçreli ressam J.E.Liotard’ın çizdiği saz takımındaki “Kanun”lar bu çalgının 18.yüzyılda da kullanıldığını gösteren canlı bir belge niteliğindedir. Yine de , “Kanun”un yaygın bir çalgı olduğunu söylemek zordur,ama şunu rahatlıkla söyleyebiliriz : Ömer Efendi “Kanun”u İstanbul’a getirmiş değildir, O bu çalgının sevilip yayılmasına öncülük etmiş olabilir.

Kanuni Ömer Efendi’den sonra Kanuni Hacı Arif Bey’in de bu çalgının yayılmasında çok büyük hizmetleri olmuştur.Hasan Ferit Alnar’ın izlediği yol da ilginçtir. “Kanun”sazında ilk gerçek virtüözümüz sayılması gereken Hasan Ferit Alnar (1906-1978), henüz çok genç yaşında görülmedik,alışılmadık virtüözlükteki icralarıyla büyük beğeni toplamış ve daha yirmi yaşına gelmeden usta bir “Kanun” sanatçısı olarak sivrilmiştir.

Ayrıca 1950’li yıllarda da ilk “Kanun” Konçertosunu bestelemiştir.Daha sonraki “Kanun”icracı
ları arasında Nazım Bey,Ama Ali,Vecihe Daryal ve Ahmet Yatman’ı sayabiliriz.


 
  Bugünün ziyaretci sayısı 15 ziyaretçi (62 klik) Teşekkür ederiz!  
 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden