Türk Musikisi Tarihi
TÜRK MUSIKİSİ TARİHİNDE DÖNEMLER
Son 10-15 yıl içinde yapılan Türk musıkisi tarihinde dönem sınıflandırılmalarından ikisi bilimsel olarak dikkati çekmektedir. Bunlardan birincisi, Cinuçen Tanrıkorur'un 25—XI—1976 yılında TV'de Lem'i Atlı hakkındaki konuşmasından alınan sınıflandırmasıdır. İkinci sınıflandırma ise, Ercümend Berker' in 1985 Arel anma gününde TV'de yaptığı konuşmadan alınmıştır.
BİRİNCİ SINIFLANDIRMA:
a) Ön klasik dönem:Safiyüddin Abdülmü'min Urmevi'den Hafız Post'a kadar. (XIII.yyıl ortaları)
b) Buhurizade Mustafa Itri efendiden Hacı Sadullah Ağa'ya kadar. (XVII.yüzyıl ortası) (Klasik Dönem)
c) Neo-Klasik dönem_: III. Selim'den Enderuni Ali Bey'e kadar. başı)
d) Romantik dönem: Hacı Arif Bey'den Abdülkadir Töre'ye kadar. (XIX.yy ortası-XX. yy başı)
e) Çağdaş dönem: Hüseyin Saadettin Arel ile başlamıştır.(XX. yüzyıl başından itibaren)
İKİNCİ SINIFLANDIRMA:
a)Hazırlık dönemi: Başlangıcından Meragalı Abdülkadir'e kadar (...?-XIV.yy)
b) Ön-Klasik dönem:Meragalı'dan Itri'ye kadar.(XIV.yy-XVII.yy)
c) Klasik dönem: Itri'den Hammamizade İsmail Dede Efendiye kadar. (XVII.yy-XIX.yy ortası)
d) Neo-Klasik dönem: Dede efendiden Hacı Arif Bey'e kadar. XIX. yy ortası—XIX. yy sonları)
e) Romantik dönem: Hacı Arif Beyden Arel'e kadar. (XIX. yy sonlarından XX. yy ortalarına doğru)
TÜRK MUSIKİSİ TARİHİ
Türk musıkisi tarihi Türk medeniyet,kültür ve san'at tarihinin ve bütünüyle Türk tarihinin bir bölümüdür. Halk musıkisi, Askeri musıki,Dini musıki,San'at musıkisi türlerini,çeşitlerini kapsar.
San'at musıkisi belirli bir olgunlaşma ve çağdan sonra;Halk musıkisi,Askeri musıki,Dini musıki ise Türk tarihinin bilinen en eski çağlarında bile görülür. Türk klasik musıkisi, Türk san'at ve Dini musıkilerinin bir ürünüdür. Türkiye'den başka Dünya'nın her yerinde Halk müziği (Genellikle "Musıki" terimi Türklerin,"Müzik" terimi ise Türklerin olmayan san'at dalını gösterir.) Folkiorun bir bölümü olmasına karşılık,Türk Halk musıkisi ve Türk musıkisi Türk folklorunun ortak bölümü, konusudur. Bu farklılık Türk Halk musıkisinin,Türk tarihinin başlangıcından günümüze kesintisiz yaşamasından ve bugün de yurdumuzda pek yaygın ve canlı(Buradaki "canlı" terimi,deyimi ,özellikle,yeni eserler üretildiğini belirtmektedir.)olmasından ileri gelmektedir.
TÜRK MUSIKİSİ TARİHİNİN BAŞLANGICI HAKKINDAKİ GÖRÜŞLER
Türk musıkisi tarihine bir başlangıç getirmek bir kısım müzikologlarımızca düşünülmüştür.
A— Türk musıkisi tarihini Türk tarihi ile başlatmak: En eski
Türk sazları hakkındaki bilgilerimiz bizi bu görüşe götürür.
M.O.119'da Hunlarda,M.S.VTI. yy'ın başında Tardu Kağan zamanında Göktürklerde Türk ordusunda davul,boru kullanıldığı bilinmektedir.
B- Türk musıkisi tarihini,zamanımıza gelen en eski güfteden başlatmak: Zamanımıza gelen en eski Türk şiiri bir ilahi olup M.S.VTTI.yy'dan kalmadır. Bunu başlangıç almak Türkler ilk 1000 yıl musıkisiz yaşamışlardır demektir.
C— Türk musıkisi tarihini,zamanımıza gelen en eski notadan başlatmak: Zamanımıza gelen en eski nota XIIl.yy'dan kalan "Nevruz Beste'dir. Bunu başlangıç almak Türkler ilk 1000 yıl musıkisiz yaşamışlardır gibi yanlış anlama ve yorumlara sebep o]abi ur.
Türk musıkisi tarihi,dönemler dışında;Ttirk musıkisi sazları tarihi ,makamları tarihi,usulleri tarihi,nazariyat çalışmaları tarihi gibi bölümlere de ayrılır ve zamanımıza gelen ilk nota ise,ancak,TUrk musıkisi repertuarı gelişim tarihine başlangıç ülabilir.
İSLAMİYETTEN ÖNCE TÜRKLERDE MUSİKİ
Tarihi bir çok kaynaklardan öğrendiğimize göre, Türkler musiki sistemlerini Orta Asya'dan getirmişlerdi. Basit bir durumda da olsa Türklerin bu musikilerinin kendine has bir güzelliği vardı. Bu devrin ürünleri ozanlar tarafından meydana getiriliyordu. Musikinin dinden ayrılmadığı bu devirlerde Ozan, Bahşi, Kam ismi verilen şairlerin aynı zamanda musiki bilgileri de vardı. Bunların bilhassa dini ayinlerde rolleri büyük oluyordu.
Eski Türklerde belirli zamanlarda bazı dini törenlerin yapıldığı, ölen bir kimsenin ardından yapılan yas ve matemlerde dini mahiyette musikiye yer verildiği bilinmektedir. Göktürkler zamanında dini törenleri şair, sihirbaz hekim ve müzisyen olan Ozan, Bahşi, Kam vb. gibi adlarla anılan ruhaniler yönetirlerdi. Bu törenlerde okudukları şiir ve manzum parçaları Pipa ve Kopuz gibi aletlerle musikili olarak terennüm ederlerdi.
Zamanla toplumlara daha gelişmiş dinler hakim olduktan sonra, önceleri dini mahiyette olan şiir, raks ve musiki dini özelliğini kaybederek san'at yönüyle değerlendirilmeye başlandı.
Türklerin en eski çalgısının Kopuz olduğunu eski Çin kaynaklarından öğreniyoruz. Dini törenlerde Ozanlar tarafından vazgeçilmez bir tutkuyla kullanılmıştır. Türk Musiki— si Orta Asya'dan Anadolu'ya Kopuz'un sapında sistemleşmiş olarak gelmiştir. Anadolu'da geliştirilen bağlamanın sapındaki perde taksimatı ile Kopuz'unki hemen hemen aynıdır. Konunun ilgi çekici bir yanı da bağlamada kullanılan perde sisteminin Türk Musikisi'nde en çok kullanılan perdeler olmasıdır. Bu da gösteriyor ki, Türk Musikisi gerek Klasik ve gerek Halk Musikisi ile beraber en eski devirlerden beri aynı kaynaktan gelmektedir.
Yine eski Çin kaynakları Göktürkler ve Uygurlarda askeri mızıkanın varlığından bahsediyorlar. Türkler musiki aletleriyle icra ettikleri eserlere "Gök", sözlü eserlere de ‘İr" veya "Dule" derlerdi. Gök'lerin adedi senenin günlerine eşit olarak 366 tene idi. Bunlardan dokuz tanesinin çalınması alışagelmiş bir adetti.
Ordugahta dokuz Gök çalınması adeti daha sonraları Cengiz, Timur, Se]çuklu ve Harzemli'lere geçmişti. Turklerdeki Askeri musiki geleneği • 9 Gök" özelliğiyle Türkler Anadolu'ya geldikten sonra Selçuklu'larda, gerekse Osmanlı'larda devam etmiştir. Osmanlı padişahlarının günün belli saatlerinde ‘Nevbet vuran" dokuz katlı Mehter bölükleri vardı. Her sazdan dokuz tane olması eski Türklerdeki gibi adeta kutsal bir adetti.
KARAHANLILAR DEVRİ
1600 yıllık Hazırlık dönemi içinde 200 yıllık "karahanlılar devri" sosyal, ekonomik, kültürel yönlerden büyük önem taşımaktadır. Bunun sebep ve sonuçları aşağıda açıklanmıştır:
A— Bu devirde seçilen (kabul edilen) islamiyetin musıkiye etkileri:Arap orduları,751 yılında,Talas'da bir kısım Türklerin de yardımıyla Çin ordusunu yenince Orta Asya'nın kapıları açıldı. Türkler kişi,aile,boy olarak islamiyeti seçmeğe başladılar. 920 yılında Karahanlılan hakanı Satuk Buğra Han, Abdülkerim adını alarak müslüman olunca, bu din devletçe de benimsendi. Yalnız islam inancı değil, kültürü, düşüncesi, tasavvufu, edebiyatı da Orta Asya'ya yayıldı. Bu sanat ve kültürün değişiminden ve gelişimindeıı Türkler ve İranlılar büyük ölçüde yararlandılar.
Uygurlar zamanında da Maniheist ve Budist şiir ve ilahiler var ise de bunlar farklılaşmamış genel ilahi form'unda idiler. İslami şiir ise "Tevhid", "Münacat", "Na'at", "Salat", "Kaside", "Medhiye"... formlarıyla çeşitlenince bunların bestelenmesiyle musıki form sayısı da aynı isimlerle artmıştır. Minareden duyulan ezan, camide dinlenen kur'an tilaveti(Makamlı ve tecvidli okuyuş) makam ve prozodi bilgilerinin bilinçli olarak gelişmesine yol açmıştır. Dini şiirlerin yanı sıra edebi değeri olan duygusal aşk şiirlerinin, murabba'ların bestelenmesiyle de sanat musıkisinin ilk örnekleri, islam ve edebiyatını, şiir formlarını kabul eden Karahanlılardan itibaren ortaya çıkmıştır.
B- Türk musıkisinin bütün müslümanlarca benimsenip yayılması:
İslamdan önce Arabistan'da belirgin bir musıki yoktu. Bir sekizlide 24 eşit olmayan aralıklı Türk musıkisi sistemi Kur'an ve Ezan'ın tekbir ve salatü selamlarının, uyulması dinin emri tecvid kaidelerine göre okunabilmesi için gerekli makamlara sahip veya oluşturulmasına elverişli idi. Türkçe yanında Arapça ve Farsçanın fonetiğine de ters düşmuyordu. Musıki usülleri de gelişince, hangi dilden olursa olsun dini tasavvufi güfteli eserlerde özellikle med'leri (bir kısım hecelerin belirli oranda uzatılması) ifadede tam bir başarı kazanılmıştır.Türk musıkisi sistemi ve usüllerinin yukarıda açıklanan sebeplerle benimseyen islam, fetihlerle, bu musıkiyi orta asya'dan ispanya'ya kadar taşımış, yaymıştır.
C— Türk musıkisini geliştirecek yazılı dil ve fikir ürünleri Karahanlılar devrinden kaynaklanmıştır: Bir musıkinin yücelebilmesi için, fikir hareketleri ve dil ürünlerinin belirli bir düzeye erişmesi, gerekli ilk faktörlerdendir. İslam'ın hakim unsurları Arap, Fars ve Türk sanatında yükseliş hareketleri bu bölgede XI.yüzyıl'dan başlayarak meyvelerini vermiştir. Türk dünyasının şu ilk yazılı fikri ve edebi ürünleri Türk bestekarlarını etkilemiş, olgunlaştırmıştır.
Yusuf Has acip'in Kutadgu—Bilig'i(1069'da tamamlanan 6500 beyitlik manzum eser)
— Kaşgarlı Mahmud'un Divanü lugati't-Türk'ü (1074'de tamamlanan Türkçe-Arapça sözlük olup içindeki manzum örneklerin çoğu hece veznindedir.)
- Ahmed Yesevi'nin Divan-ı Hikmet'i (XII.yüzyıl ortalarında yazılmış hece vezninde tasavvufi şiirlerden oluş— tur ve daha sonraları kitap, divan halinde toplanmıştır.)
- Edip Ahmed'in Atabetül Hakayık'ı (XII. yüz yıl sonlarında yazımlış Türkçe ve manzum, islami ahlak kitabıdır.)
Yukarıdaki edebi ve fikri ürünler tasavvufi fikirler de vererek, dini musıkinin yalnızca ilahi form'u içinde kapalı kalmasını önlemiş, saz şairleri yanında dini musıki ve sonra da sanat musıkisi bestekarlarının, bestekarlığın ortaya çıkmasında rol oynamıştır.
Karahanlılardan itibaren dini (islami) şiirler Türk—İslam şehirlerinde gelişip çeşitlendikçe bunların bestelenmesiyle musıki formiarı sayısı arttığı gibi, usuller"genellikle eklemeli olarak" büyümüş, dini-tasavvufi musıki başlamış ve "ön klasik döneme" zemin bu devirden kaynaklanmıştır.
D— Bu devirde artan şehirleşme,teknoloji musıkiyi etkilemiştir: İslam ilim öğrenmeyi, ticareti, anlaşmazlıkların dini mahkemelerde çözülmesini, hastalara—fakirlere yardım edilmesini, temizlik şartlarının sağlanmasını, cuma namazının büyük cemaatle kılınmasını... istiyordu. Buna uyularak medreseler, camiler, kütüphaneler, hamamlar, kervensaraylar, aşhaneler, çeşmeler, su yolları, köprüler, rasathaneler... inşası şehirleri büyütmüş, geliştirmiştir. Türklerin bozkır medeniyetinden şehir medeniyetine geçişleri islami kabullerile hızlanmıştır.
İslama göre, musıki, matematiğin bir dalı sayıldığından medreselerde okutulmakta idi.Ebul Ferec Isfahani(Isfahan 897— 976) Kitabü'l egaani(şarkılar kitabı) isimli kitabı ile meşhurdu. Bu kitapta şarkılar derlenmiş ve bestecilerden, hanendelerden, makamlardan söz ediliyordu.
İran şairi Firdevsi(934-1020) Şehname isimli büyük eseri mesnevisinde musıkiden, musıki makamları isimlerirıden bol bol bahsetmişti.
Karahanlılar devrinde İbni Tarhan,ün yapmış bir musıki bilgini idi. Bunlara karşılık ilk bilimsel musıki nazariyatı kitabı XIII. yüz yıl'da Safiuddin Abdülmü'min Urmevi(1224—1294) tarafından yazılmıştır. Adı geçen Türk musıkisi bilgini Şerefiyye ve Kitabül Edvar isimli eserleriyle, ilk defa olarak Türk musıkisi sisteminin 24 eşit olmayan aralığı bulunduğunu bildirmiş ve Ebced notasıyla bir Türk musıkisi eserini(Nevruz Beste) çağımıza ulaştırmıştır. Bunun yanısıra çağdaşı Mevlana Celaleddin-i Rumi (1207—1273) mesnevisinde sırasını getirip, Türk musıkisinde 24 ses olduğunu, bir beyitle bildirmiştir. Daha sonraki yüz yıl'larda musıki nazariyatı ilim dışı söz ve benzetmelr1e anlatılmaya çalışılmıştır. Örnek olarak İbni Haldun (1332—1406) değerli Mukaddime'sinin 113 sayfasını musıkiye ayırmışsa da bugünkü değeri sadece Musıki tarihi yönündedir.
Karahanlılar devrinde şehir yaşayış ve imkanları, üretimde iş bölümü teknolojiyi de geliştirmiştir.
Teknolojide ilerleme musıkinin gelişmesinde önemli bir faktördür. Batı(Avrupa) müziği klasik çağa, armoniye ulaşabilmek için piyanoyu ve onu gerçekleştirebilecek teknolojiyi beklemiştir. Türk musikisi sazlarının çeşitlenmesi için de teknolojinin bir ölçüde imkan sağlaması gerekmiştir. Saz gövdelerinin sap'a yapıştırılması tellerin barsaktan, sinirden, haddeden geçmiş çeşitli madenlerden ve nihayet sentetik maddelerden yapılması, yayların buna benzer şekilde üretilmesi ve hepsinin de belirli ölçülerde tasarlanıp az çok standardizasyona gidilmesi iş bölümü ve teknolojiyi gerektirir. Teknoloji elbette ilk faktör değ idir. Öyle olsa idi Hind, Çin muzikleri de benimsenir, yayılırdı. Bu benzeri müzikler, sistemlerinin ilkelliği sebebiyle mahalli kalmışlardır.
Karahanlılar devrinde musıki, mimari, süsleme ve yazı sanatları, çinicilik, sikke basımı... gibi alanlarda görülen ilerlemeler hep birlikte Türk kültür ve medeniyetinin gelişimini sağlamıştır.
İSLAMIYETTEN SONRA TÜTRKLERDE MUSİKİ
xvıı. yüzyıla kadar:ıx. ve x. yüzyılda İslamiyetin Türkler arasında kabulünden sonra, Türk Kültürü'nün ayrılmaz bir parçası olarak Türk Musikisi'nin belirgin bir şekilde ortaya çıkmaya başladığını görürüz. İslam'dan önce Türkler arasında kullanılan çeşitli yazılar bırakılarak, İslam Kültürü'nün birleştirici bir unsuru olan Arap harfleri kullanılmaya başlandı.
Bunun devamında ilmi eserler Arapça, edebi eserler_ise Farsça yazılmaya başlandı. (Türk bilginlerinin Arapça ve Farsçayı kullanmaları onların Arap veya İran'lı olmalarını gerektirmez.)
Türk Musikisi'nin belgelenebilen ilk teorik eseri Farabi— nin "Kitab'ul Musiki'ül—Kebir" isimli eseridir. Asıl adı Ebu Nasr Muhammed olan Farabi 870 yılında Türkistanın Farab şehrinde doğmuştur. Zamanının bütün ilimlerine vakıf olan Farabi'ye İslam aleminde Aristo'dan sonra ‘Hace—i Sani, Muallim—i Sani" (ikinci öğretmen) gibi isimler verilmiştir.
Farabi yukarıda zikredilen eserinde musikinin fizik, tıb, astronomi ilimleri ile olan münasebetlerini anlatarak, makamların günün belirli vakitlerinde insanlar üzerinde bıraktığı tesirleri dile getirmiştir. Bununla beraber sesin fiziksel özelliklerinden bahsederek ses perdelerinin titreşimi hakkında önemli bilgiler vermiştir.
Kanun, Ud gibi sazların mucidi olduğu da rivayet edilen Farabi'nin iyi bir bestekar Olduğu söylenirse de günümüze kadar gelen her hangi bir bestesi mevcud değildir. 950 yılında 80 yaşında Farah şehrinde vefat etmiştir.
Farabi'den sonra O'nun yolunda yürüyen ikinci kimse: alim doktor ve bir musiki bilgini olan Ebu Ali Hüseyn, yani İbn-i Sina'dır. Farabi'den 30 sene sonra 980 tarihinde Buhara'ya bağlı Afşin kasabasında dünyaya gelmiştir. Türk Tıbbı'nın piri olan İbnı Sina bütün dünyaca meşhur olan "Kitab'üş—şifa' adlı eserinde musiki nazariyatına, musiki ile tedavi ve musiki aletlerine geniş bir yer ayırmıştır. Ayrıca "Kitabu'n—Necat" ile "Daniş—Name" isimli eserlerin de de musikiden bahsetmektedir.1037 yılında 57 yaşında vefat etmiştir.
Farabi ve İbnı Sina'nın yaşadığı IX-XI. yüzyıldan XIII. yüzyıla kadar geçen iki yüzyıllık bir süre tarihin karanlığına gömülmüş olup, bu devre hakkında sağlam kaynağa dayanan1ır bilgimiz yoktur.
XIII.yy.da_Safiyüddin Abdülmü'min Urmevi(1224-1294) yi görmekteyiz. Büyük bir musiki bilgini ve bestekardir.
"Risaletü'ş Şerefiyye" ve "Kitab'ül Edvar" isimli eserlerinde musiki nazariyatından bahsetmiş ve ortaya koyduğu Türk Musikisi nazariyatı ve Türk tusikisi ses sistemi, günümüze kadar ışık tutmuştur.
Eserlerinde Ebced notası kullanmış, Remel usulünde ve Nevruz makamındaki bestesi günümüze kadar gelen Klasik Türk Musikisi'nin en eski ve ilk örneğidir.
Yine bu yüzyılda büyük Türk mutasavvıfı Mevlana Celaleddin Rumi (1207—1273)nin oğlu Sultan Veled (1226—1312) edebiyat ve tasavvufun yanı sıra musiki ile de uğraşmış, bestelerinden üç saz eseri günümüze kadar gelmiştir. XIV-XV. yy. larda yaşayan Abdülkadir Meragi (1360-1435) ile Türk Musikisi'nde verimli bir çağ açılır. Güney Azerbaycan'ın Meraga şehrinde doğmuştur. Hafız olup, Klasik Türk Musikisi'nin en büyük bestekarı, musiki bilgini, aynı zamanda hanende ve sazende olarak tanınır. Meragi'nin, yazılı kaynaklardan ve günümüze kadar gelen eserlerinden O'nun deha sahibi bestekarlarımızdan biri olduğunu anlamaktayız. Klasik formdaki bestelerinden 30 kadarı günümüze kadar gelmiştir. Ayrıca ‘Kenz'ul Elhan", "Makasıd-ül Elhan", "Cami'ul Elhan', ‘Kitab'ul Edvar", "Şeh'il Edvar"
‘‘ - ‘ gibi kıymetli eserler vermiştir. Bunlardan Kenz'ül Elhan kaybolmuş, diğerleri ise bilinmektedir.
XV. yy. da Türk Musikisi nazariyatı ile ilgili Abdülkadir Meragi'nin oğlu Abdülaziz Çelebi'nin Fatih Sultan Mehmed (1432—1481) e takdim ettiği "Nakaavat'ul Edvar" isimli eseri ile Hızır bin Abdullah'ın "Edvar" isimli eserlerini zikredebiliriz. Yine bu yy.ın büyük bestekarlarından Meragi'nin talebesi Golam Şadi (?—1490)nin besteleri, Klasik Türk Musikisi'nde form, seyir, icra ve ritm yönünden uzun yıllar kendinden sonraki bestekarlara örnek olmuştur.
XV. yy.a kadar Türkistan ve Azerbaycan İslam kültürünün merkezi iken XVI. yy.da İstanbul bu görevi devralmaya başlamış, buna paralel olarak da şair, edip ve musikişinaslar burada toplanmaya başlamışlardır. Padişah II. Bayezid (1450—1512) ve oğlu Şehzade Korkut (1467—1513) un birer bestekar olduğu bilinmektedir.
Golam Şadi'nin talebesi Zeynel Abidin (?-l520), Yavuz Sultan Selim'in İran'dan getirdiği Hasan Can Çelebi (1490—1567) ve Behram Ağa (Nefiri) (?—1560)yı da bu yüzyılın büyük bestekarları arasında sayabiliriz. XVI—XVII. yy.lar arasında Tatar lakabıyla tanınmış olan Gazi Giray Han (1554—1607)ın saz eserlerindeki ustalığı münakaşa kabul etmeyecek şekilde açıktır. Eserleri bugün bile zevkle dinlenmektedir.
Dini Musiki alanında Aziz Mahmud Hüdayi (1543-1628)nin bestelediği ilahi ve tevşihleri günümüze kadar gelmiştir. Hatip Zakiri Hasan Efendi (1550-1623), Cami Musikisi'ni geliştirerek ihya etmiştir. Çeşitli makamlarda bestelediği Salatları, Temcid ve Münacaat ile Mersiye'si en değerli eserleridir. Kuçek Mustafa Dede Efendi (?—1684) nin bestelediği Bayati Mevlevi Ayin'i hem bir şaheser,hemde bestekarı bilinen en eski ayindir.
XVII. yy.da Saz Eserlerinde Benli Hasan Ağa (1607—1662), sözlü eserlerde ise Ama Kadri Çelebi (?—1650), Nane Ahmet Çelebi (1605—1687), Şeştari Murad Ağa (1610—1673) devrin meşhur bestekarlarıdır. Murad Ağa, Sultan TV. Murad (1612—1640) tarafından İran'dan getirilmiş olup, Şeştar isimli bir saz çalardı.
Bu yüzyılın en büyük bestekarlarından birisi de büyük bestekar Itri (1640—1712)nin hocası olan Hafız Post (1630—1694)dur. Dini ve dindışı pek çok eser bestelemiş olmasına rağmen günümüze ancak on kadar eseri gelebilmiştir.
Ali Ufki Bey (1610-1675), aslen Polonyalı bir müthedi) olup, "Mecmua-i Saz ü Söz" isimli eserinde zamanının yüzlerce bestesini Batı notası ile yazarak bunların kaybolmasını önleyerek zamanımıza kadar gelebilmesini sağlamıştır.
Bu yüzyılda İstanbul musikide merkez olmuş, ayrıca Bursa, Edirne, Konya, Diyarbakır gibi şehirlerde de bu alanda geniş bir faaliyet görülmektedir. Kırım, Bağdat, Halep, Şam, Kahire gibi Türklerin oturduğu, yahut da Türk Kültürü'nün yayıldığı yerlerde bir çok kıymetli bestekar ve musiki bilgini yetişmiş ve o yerlere yerleşmiştir. Bu yayılmada tarikatların da büyük rolü olmuştur.
XVIII.yüzyıl: Bu yüzyıl içinde Türk Musikisi'ni kronolo‘jik olarak birkaç bölümde inceleyebiliriz.
1—Lale Devri (1718—1730)ne kadar geçen süre 16. yüzyılın bir devamı şeklindedir. Mustafa Itri Efendi (1640-1712), Seyyid Nuh (?—1714), Kantemiroğlu (1673-1727), Yahya Nazim Çelebi (1650—1727) adından söz edebileceğimiz bu devrin büyük bestekarlarıdır. Bilhassa Mustafa un Efendi çağının en büyük bestekarıdır. Gerek dini ve gerekse meydana getirmiştir. Segah Tekbir'i ve Mevlevi Ayin'i, Rast Na'tı ve Neva Kar bunlar arasında sayılabilir.
2— Türk Tarihinde Lale Devri (1718—1730) diye bilinen II. Ahmed(1673—1736) devri, Osmanlı kültür ve medeniyeti için yeni ve verimli bir devir olmuştur. Diğer san'atlarla birlikte musiki, başta padişah ve Veziri olmak üzere devrin ileri gelenleri tarafından gerekli himayeyi görmüştür.
I. Mahmud devri de (1730-1754) Türk Musikisi açısından Lale Devrinin bir devamı sayılır. 1. Mahmud musıkiye olan sevgisi, musiki ve bestekarları himaye etmesiyle tanınır. Kendisi de iyi bir bestekardır.Bu devrin bestekarlarından Ebu Bekir Ağa (1685-1759) şen, şakrak ve rindane uslubuyla tanınır. Tanburi Mustafa Çavuş (?—1745) son derece şuh, zarif, samimi, içli ve akıcı eserler bırakmıştır. Orijinal uslubu, ‘çok parlak nağmeleri ve fevkalade zerafeti ile Tab'i Mustafa Efendi(1705- 1770) üzerinde durulması gereken diğer bir bestekardır. Şeyhulislam Esad Efendi (1685—1753), Kara İsmail Ağa(1674—1724), Dilhayat Kalfa (1710-1780), Enfi Hasan Ağa (1670-1729) da bu"devrin kıymetli bestekarlarındandır.
3- Bu yüzyılın son 15. yılından itibaren musikide III.Selim devri başlar ve III. Selim (1761—18O8)in ölümünden —1825 yılına kadar devam eder. Bu devirde bir çok yeni bestekarlar yetişmiş ve yeni makamlar bulunmuştur. Ermeni asıllı Hamparsum (1768-1839) ve Nasır Abdülbaki Dede (1765—1821) iki yeni nota sistemi geliştirmiştir. Bu notalarla zamanının pekçok musiki eserleri notaya alınarak kaybolmaktan kurtarılmıştır. Ayrıca bu devirde yeni pek çok besteler yapılmış, Evcera, Şevkefza, Beyatiaraban Neveser, Sultaniyegah. . . gibi yeni bir çok makamlar da bulunmuştu. Bu devrin büyük bestekarları Hacı Sadullah Ağa (?—1801), Küçük Mehmed Ağa (?—1800), III. Selim, musiki hayatının ilk devresi bu ekol içinde geçen Hammamızade İsmail Dede Efendi (1778-1846)dir.
Bu devrin bestekarlarının eserlerinde lirizm hakimdir. Bu ekol klasik musıkide son safha durumunda olup, bir takım yenilikler aradığı ortadadır. Zaten şiirde de Şeyh Galip (1758—1799) Divan Edebiyatı'nın son büyük temsilcisidir. Son klasik bestekarlar da bu ekolün taraftarları, veya onların talebeleridir.
XVIII. yüzyılda Dini Musıki de normal seyrini takib ederek daha bedii ve güzel bir şekil almaya başladı. Bir takım büyük bestekarlar elinde işlenen Dini Musıki yüksek bir seviyeye erişir. Bu yüzyılın günümüze gelen besteleri geçen yüzyıllardan daha fazladır.
Bu yüzyılın ilk yarısında yetişen Itri'den daha önce söz etmiştik. Derviş Ali Şirügani (1637—1714) hem çok beste yapan, hem de sanatında büyük bir hüner gösteren bestekardır. Nayi Osman Dede (1652—1730) bjyük Mi'raciye'si ve Mevlevi Ayinleri ile bu asrın en büyük bestekarlarındandır. Günümüze bir çok kıymetli ilahi ve tevşihleri ulaşan Çalakzade Şeyh Mustafa (?-1757)da burada zikre değer kıymetli bestekardır.
XIX.yüzyıl:l9. yy. da Turk Musıkisi'ni genel olarak iki bölümde ele alabiliriz:
1— III. Selim ve Geçiş dönemi: 3. Selim dönemi padişahın katledilmesinden sonra, ekolün son temsilcisi olan İsmail Dede Efendi ve talebeleri tarafından devam ettirilir. Daha sonra Dede'nin saraydan geçici olarak ayrılmasıyla da sona erer. 1826 da Yeniçeri ocağı ile birlikte Mehterane nin de kaldırılmasından sonra Mızıka-yı Humayunla birlikte Batı Musikisi yurda girer. Bunun sonucu klasik değerler birbir azalmaya başlar. Batı Musikisi dinleme sunucu Dede Efendi, Şakir Ağa (1779—1840) gibi bestekarlar değişik tarzda eserler ortaya koymaya başlarlar. Klasik Türk Musikisi Dede Efendi, Dellalizade İsmail Efendi (1797- 1869) ve Zekai Dede Efendi (1825—1897) ile devrini tamamlar.
2- Neoklasik veya Romantizm Dönemi: Hacı Arif Bey (1831-1885)in başlattığı dönemdir. Bu dönemin en büyük özelliği şarkı formunun büyük güfteli klasik formların yerini almış olmasıdır. 1850 de başlayan bu dönem çeşitli devreler geçirerek zamanımıza kadar gelmiştir.
Hacı Arif Bey'den sonra Öğrencisi Şevki Bey (1860-1891) ile bu form yeni bir boyut kazanır. Haşim Bey (1815—1869) Nikoğos Ağa (1836-1886), Rifat Bey (1820-1888), Enderuni Ali Bey (1830-1897) bu yüzyılın tanınmış şarkı bestekarlarındandır.
Bu yüzyılda da Dini Musiki'nin normal seyrini takip ederek ilerlediği görülür. Bilhassa Dede Efendi Klasik eserlerin yanısıra bestelediği Ayin, Tevşih, Durak ve İlahilerle dikkatleri üzerinde toplar. Fakat asrın ikinci yarısında ise bir duraklama devrinin başladığını görürüz. Olgun eserler meydana getiren bestekarlar azalmış, eski ağır ve saltanatlı eserler de unutulmaya başlanmıştır. Bu asırda Zekai Dede'nin klasik ilahilerinin yanında (Mısır ağzı ile) bestelediği "Şuğul" ler de çok yaygındır.
XX. yuzyıl ve zamanımızda Türk Musikisi: 19. yüzyılda Hacı Arif Bey'le başlayan "Neoklasizim" akımı 20. yy.da da devam etmiştir. Bu yüzyıl 19. yy.ın devamı sayılır.
Enderuni Hafız Hüsnü Efendi (1858-1919), Rahmi Bey (1865-1924), Şemseddin Ziya Bey (1882—1925), Giriftzen Asım Bey (1852—1927), Selanikli Ahmed Efendi (1868—1927), Leyla Saz (1850—1936), Lem'i Atlı (1869—1945), Rakım Erkutlu (1872—1948), şerif İçli (1899—1956), Suphi Ziya Özbekkan (1887—1948) şarkı formunda güzel eserler vermiş kıymLli bestekarlarımızdır.
Bu ekole mensub olan Tanburi Cemil Bey (1871-1916) de tanbur çalmada virtüoz olup, çok kıymetli saz eserleri bestelemiştir. Bu ekolün son temsilcilerinden olan Selahaddin Pınar (1902—1960) ile Sadettin Kaynak (1895—1961) besteledikleri film müzikleri ile de yeni bir çağın öncüleri olmuşlardır.
XX. yy.da Dini Musiki alanında yapılan en büyük çalışma dini eserlerin araştırılıp tesbit edilmesidir. Abdülkadir Töre (1873-1946), Ali Rıza Şengel (1880—1953), Hüseyin Saadettin Arel (1880—1955), Kazım Uz (1872—1938) gibi hestekar ve muzikologlar bir hayli dini eserin notalarını toplamış ve bunları defterler halinde tesbit etmişlerdir. Ayrıca İstanbul Belediye Konservatuarında Rauf Yekta (187[ 1935),Ali Rifat Çağatay (1867—1935), Ahmet Irsoy (1869-1942), Dr. Suphi Ezgi (1869-1962)den meydana gelen bir heyet tarafından 13 fasikül "Mevlevi Ayinleri", üç fasikül "Tevşih ve İlimler", iki fasikül "Bektaşi Nefesleri' ve bir fasikül de "Temcid, Na't, Salad ve Durak" olmak üzere toplam 19 fasikül dini eser yayınlanmıştır.
Bu yüzyılda bestelenen dini eserlerin sayısı ise geçen yüzyıllara gire bir hayli azdır. Ahmed Irsoy, Ahmad Avni Konuk (1871—1938), Saadettin Kaynak gibi bazı bestekarlar mahdut sayıda dini eser bestelemişlerdir.
Son zamanlarda Dini Musiki sahasında yeniden ciddi çalışmalar yapıldığı göze çarpmaktadır. Bazı sanat vakıflarının yapmış Olduğu çalışmalar ve bazı eski mecmuaların yayınlanması bunun en güzel örnekleridir.
Bu yüzyılda Türk Musikisi sistemi üzerinde de ciddi çalışmalar yapılmıştır. Rauf Yekta Bey, Türk Musikisi sistemini kuranların ilkidir. Dr. Suphi Ezgi "Ameli-Nazari Türk Musikisi" isimli beş ciltlik eseriyle bu alanda büyük bir boşluğu doldurmuştur. Hüseyin Saadettin Arel, "Türk Musikisi Nazariyatı" isimli eseriyle de bu konuya son şeklini vermiştir. Ayrıca Yılmaz Öztuna "Türk Musikisi Ansiklopedisi" adlı iki ciltlik eseriyle bu alanda büyük bir boşluğu doldurmuştur.